Kendimizden uzaklaştıkça, başkalarına benzemeye başlarız. Bu da özgünlüğümüzü yitirmenin başlangıcıdır.
-Rollo May
Her sabah uyanıp bir “versiyon” daha mı buluyoruz kedimizde? Sosyal medyada gördüğümüz başarı hikayeleri, kişisel gelişim adı altında bize dayatılan fikirler, gecenin üçünde yaptığımız gelişim planları ve en önemlisi kendi kendimize tasarladığımız “ideal benlik” algımız… Bunların hepsi kulağa ne kadar da güzel geliyor değil mi? Her seferinde evet ya olmak istediğim kişi bu veya inanmak istediğim şey bu diye daldan dala atlıyor, en sonunda da oturduğumuz o dalların altında eziliyoruz. Bu ezilme ne zaman mı oluyor? Aynanın karşısına geçtiğimizde tanımadığımız, bize çok yabancı gelen o kişiyle karışıldığımızda.
Gelişmek bazen bir örtüye dönüşüyor — altında bastırdıklarımız, görmezden geldiklerimizi gizleyen kalın bir katman bu. Ve biz ne kadar büyümeye çalışsak da o örtünün altındaki onu keşfetmemiz için bizi bekleyen benliğimiz var olmak için çabalıyor ve biz içimizdeki bu çaba karşısında her seferinde daha yorgun, daha yıpranmış ve daha öfke dolu bir hal almaya devam ediyoruz çünkü ne kadar ilerlersek ilerleyelim içimizde bir şeyler bizi geri çağırıyor ve bu da bizde daha demin bahsettiğim gibi bir etki yaratıyor.
Burada anlattıklarım kendini geliştiren herkes için değil tabiki de. Kendini geliştirmek insanoğlunun doğasında, genetik kodlarında var fakat benim bugün burada sizlere anlatmak istediğim şey “toksik kişisel gelişim“. Bunu anlatmak istiyorum çünkü benim yaptığım hataları başkalarının yapmasını istemiyorum. O yüzden giriş olarak size şu soruyu sormak istiyorum
Kendini geliştirirken, gerçekten kendin misin; yoksa başkalarına benzemek içini kendinden vazgeçen biri mi?
Bunu cevaplarken bir veya iki dakika düşünmenizi istiyorum. Çünkü unutmayın, her değişim bir farketiş sonucunda ve bu sonuç doğrultusunda verdiğiniz çaba ile ortaya çıkar ve eğer farketmezseniz büyük ihtimalle değişime kendinizi otomatik olarak kapatırsınız. Belki de asıl gelişim, kim olduğunu unutmadan, içindeki o özü kaybetmeden üstüne eklemeler yapmak ve bu uğurda ilerlemektir.
Günümüzde kişisel gelişim, çoğu zaman niceliksel hedeflere dönüşmüş bir halde karşımıza çıkıyor. Daha çok kitap, daha çok üretkenlik, daha çok beceri… ancak bu “daha çok” hali, bizi niteliksel derinlikten uzaklaştırıyor. Aslında mesela, gelişmek için ne kadar ne yaptığımız değil, bu yaptığımız şeylerin bizi kime dönüştüreceğidir. Eğer bir hedefe ulaşmak, bizi öz değerlerimizden, öz benliğimizden, karakterimizden veya içsel sesimizden uzaklaştırıyorsa; orada artık kişisel gelişimden değil, kişisel aşınmadan söz etmemiz daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Zira gelişim, yalnızca dışsal bir büyüme değil; aynı zamanda içsel farkındalık sürecidir. Sürecin içsel yönün kaybettiğimizde ise kendimiz için değil, başkalarının alkışları ve takdirleri için yaşamaya ve çabalamaya başlarız ve bu da bizim özgünlüğümüzü değil, beklentilere göre şekillenmiş bir kimliği besler.
Psikoloji literatüründe bu duruma en yakın kavramlardan biri, Carl Rogers’ın ortaya koyduğu “koşulsuz kendilik kabulü ilkesi”dir. Rogers’a göre sağlıklı bir benlik gelişimi, bireyin kendi değerini dış koşullardan bağımsız olarak kabul etmesiyle mümkündür. Ancak modern gelişim ideolojisi bize bunun tam tersini dayatır: daha iyi ol, daha iyi görün, daha başarılı ol, daha zayıf ol… çünkü ancak o zaman değerli olsun. Bu da bireyin “Olması gereken benlik” ile “gerçek benlik” arasında çatışma yaşamasına yol açar. Incongruence (uyumsuzluk) olarak da adlandırılan bu durum, uzun vadede kaygı, tükenmişlik ve kimlik bulanıklığı gibi sorunlara neden olabilir. Kişi, kendisini geliştirdiğini düşünürken aslında içsel bütünlüğünü kaybedebilir. Aslında buradaki çelişki kişinin kendini geliştirmesi değil, dışsal beklentilerin ışığında benlik algısını kaybetmesi ve o beklentilere hizmet edecek şekilde yönlendirilmesinden kaynaklıdır.
Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramı, bireyin hayatı boyunca çözmesi gereken sekiz temel çatışmadan oluşur. Ergenlik dönemine denk gelen beşinci evre “kimliğe karşı rol çatışması” olarak tanımlanır. Bu evrede adından da anlayabileceğimiz gibi birey, kim olduğunu, hangi değerlere sahip olduğunu ve gelecekte nasıl bir hayat yaşam süreceğini sorgular. Ne var ki bu evre günümüzde yalnızca sorgulama hali ile değil, aynı zamanda “kendini hızlı inşa etme” baskısıyla bize promosyonlu hali ile gelir. Bu durum ise kendimizi bulma çabasından bizi çeker ve bir “marka” gibi kendimizi birilerine beğendirme sürecine sokar. Bu da kimliğin doğal bir keşif süreci olmaktan çıkıp, bir “projeye” dönüşmesine yol açar.
Erikson’a göre bu evrede yaşanan karmaşa çözülmezse, kişi gelecekte kuracağı ilişkilerde sıkıntılar yaşar, doyumlu ve tutarlı bir hayat yaşama konusunda zorlanır. Bu bağlamda da dışarıdan “başarı” gibi görünen bu durum içeride ciddi bir kırılmaya dönüşebilir.
Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde, en üst basamak olan “kendini gerçekleştirme” bireyin potansiyelini tam anlamıyla ortaya koymasıdır. Ancak Maslow, bu sürecİn yüzeysel bir başarıdan çok, derin bir içsel uyum gerektirdiğini belirtir. Yani kendini geliştirmek sadece dışarıya karşı “mükemmel” bir imaj yansıtmak değil, aynı zamanda zaaflarınla, Kendi değerlerinde, kusurlarınla ve sınırlarınla barışık olmaktır.
Kendini geliştirirken kaybolmamak için atabileceğiniz ilk ve en önemli adım, İçsel farkındalığınızı arttırmaktır. Bunun en etkili yollarından biri ise psikolojide “öz farkındalık uygulamaları” olarak bilinen tekniklerdir. Örneğin günlük tutmak (journaling), kişinin günlük hayat karmaşası içinde yaşadığı şeyleri günün sonunda veya sonradan dönüp baktığında farketmesine, duygularını ve düşüncelerini hatta tepkilerini düzenli olarak gözlemlemesine yardımcı olur. Bu sayede birey, dışarıdan gelen yönlendirmelerle mi yoksa içsel motivasyonla mı hareket ettiğini daha net bir şekilde fark edebilir.
Yine mindfullnes (bilinçli farkındalık) egzersizleri de bireyin anda kalma becerisini güçlendirir; böylece kişi geçmiş başarısızlıklarına veya gelecekteki “mükemmeli bekleme” haline sapmadan, gelişim sürecini daha dengeli bir biçimde yönetebilir.
Ayrıca, “öz-şefkat” kavramı da bu süreç için oldukça belirleyici bir rol oynar. Psikolog Kristin Neff’in çalışmalarına göre, bireyin kendine göre daha anlayışlı ve daha nazik olması, uzun vadeli başarı ve duygusal dayanıklılık konusunda dışsal motivasyonlardan daha etkili olarak kaynaklı eder. Kendini eleştirmek yerine, gelişim sürecindeki zorlukları farkedebilir ve bu zorlukların herkesin başına gelebileceğini en önemlisi bunların sürecin bir parçası olduğunu kabul edebilirsin. Bu konu benim en çok zorlandığım ve hala üzerinde çalıştığım bir konudur mesela ama bir şeyi çok iyi biliyorum ki: hiçbir yolculuk mükemmel taşlar üzerinde ilerlemez fakat o taşlara göre şekil almak tamamen bizim elimizde.
Bir başka önerim ise, dönemsel “duruş anları” yaratmaktır. Psikolojik olarak buna self-concept clarity (benlik algısının netliği) denir. Bu da bireyin kim olduğunu, neyi neden önemsediğini, hangi değerleri benimsediğini bilmesidir. Bu netlik, başkalarının gelişim tanımlarına değil, kendi İçsel durumuna göre ilerleme cesareti verir. Bu nedenle, bireyin kendi değerlerini yazıya dökmesi, sık sık içsel bir “check-in” yapmayı ve gerekirse psikolojik destek alması, gelişim sürecini daha sağlıklı bir zemine oturtur.
Kendini geliştirmek güzel bir niyettir — ama bu niyeti kutsal sayıp kendini ihmal etmek, yavaş yavaş içimizdeki “bizi” yitirmektir. Unutma, sen sadece başarıların, becerilerin ya da elde ettiklerin değilsin. Aynı zamanda düştüğün, vazgeçtiğin, yeniden başladığın ve hâlâ anlamaya çalıştığın hâlinsin. Gelişmek; daha fazlası olmak değil, daha çok kendin olmaktır aslında. Kendini bulmaya çalışırken kaybolduğunu hissettiğinde, belki de durmalı ve sormalısın: “Ben bu yolculukta gerçekten nereye gidiyorum?” Cevap bazen suskun, bazen yarım, bazen gecikmiş gelir — ama içten gelir. Ve bu cevapları duymaya gönüllü olduğunda, gelişim artık bir yarış değil; kendinle kurulmuş sessiz, derin ve dürüst bir bağ hâline gelir. En büyük gelişim, kendinden uzaklaşmadan yürüdüğün yoldur. Ve belki de o yol, zaten çoktandır içindedir ve en önemlisi sakın bunun için acele etme ve kendini başkaları ile kıyaslama çünkü hayat bir yarış değil bir yaşayış ve tecrübe halidir ve herkesin yolculuğu birbirinde farklıdır. O yüzden kendine zaman, emek ve sabır vermekten sakın vazgeçme.
Unutma: kendini geliştirirken kendinden uzaklaşıyorsan, durmak ilerlemekten daha kıymetli olabilir ve her yeni gün, kendini yeniden keşfetmek için bir umut ışığı taşır. Kendinle barışık adımlar attıkça, her ilerleyişin seni daha da güçlü kılar.
Herkese merhabalaaarr!
Uzun zamandır aklımda olan ve bende hayat sancıları oluşturmuş ve hatta zaman zaman oluşturmaya devam eden bir konu hakkında yazmak istedim bugün. Umarım sizlere faydalı bir içerik oluşturabilmişimdir. Eğer yazılarım hoşunuza gidiyorsa beğenebilir ve abone olarak bana destek olabilirsiniz bu sayede de içeriklerimden daha haberdar bir şekilde faydalanabilirsiniz. Ayrıca yorumlarda düşüncelerinizi de benimle paylaşabilirsiniz. (Ben heyecanla sizleri bekliyor olacağım)
Sağlıklı, huzur dolu ve mutluluktan havalara uçacağınız bir gün ve yaşam diliyorum. Sevgiyle kalınn <3
-Nisa🫶🏻
Canım arkadaşımmm.Bize her şeyin mükemmel olması gerektiği algısının dayatıldığı bu zamanlar da yazını okumak, kendimi doğru bi yerden sorgulamak ve anlamaya çalışmak çok iyi geldi.Daha nice yazılarını okumak dileğiyle🫶🏻🫶🏻
okurken, içimdeki kaybolmuş parçalardan bazıları yerini buldu. özümüzün farkına varmak çok zor bir şey ve bunun için arayışta olmak bile inanılmaz değerli aslında. önerin için teşekkür ederim, yazını okumak çok iyi geldi!!🥹💘